GILGAMIŞ'IN YOLUNDA
I.
Uruk Şehri Kralı’nın destanı
altı bin yıl öncesinden yazılı.
Fırat Nehri’ne bakan odası
aklımda kalan hatırası.
Omuzlarına kadar siyah saçları,
kır düşmeye başlamış sakalı.
Güçlü mü güçlü, yakışıklı mı yakışıklı
Ninsun adlı tanrıça ile Lugalbanda adlı kralın evladı.
Vücudunun üçte biri insan, üçte ikisi tanrı.
Her şeyi gören, her şeyi bilen,
“Şa nagba imuru” lakaplı
Gılgamış’mış adı.
Kral olmakmış bahtı,
kader değişse de dönmüş dolaşmış almış tahtı.
İşte böyle başlar kahramanlar kahramanının destanı.
Efsane ince uçlu kamışlar ile kil tabletler üzerine kazılı.
Sümerce, Babilce, Asurca, Akadca dilleri ile yapılmış anlatı.
İnsanoğlunun ilk edebi metni, mitolojik destanı,
ilk yazımsal ürünü, ilk başyapıtı.
Derler ki destanda vardır Nuh tufanı kıssasının Mezopotamya inançlarındaki karşılığı.
Hatta, Herodot, İlyada, Odysseia, Askenoz, Golem, Frankestein’da da bulunabilir destanın ayrıntıları.
Yunan, Hint ve Kuzey Avrupa sanatına ilham olmuştur bu kilden tablet parçaları.
Farklı kültürlerde, farklı zihin yapılanmaları ile asimile edilen destanın kaynağı,
mukayeseli yorumlar ve anlatımlarla aramıştır manasını.
Gılgamış’ın bedenden ruha doğru seyreden içsel ve dışsal yolculuğu
araştırır zalimliği, insanlığı, korkuyu,
ölümü ve hatta kurtuluşu.
Bir nevi anlatır mana arayışındaki bir kahramanın evrensel yolculuğunu.
Parça parça Nirava’da, Nippur’da keşfedilen tabletler
yorumlanmaya başlanır 1872’de George Smith ile beraber.
Ninova anlatımı ile farklı dillerdeki karşılığı, ilk defa 1912’de defterlere geçer.
Natamam toplam on iki tablete ulaşan destan
dile getirir tanrısallık arayışındaki
seven, nefret eden, ağlayan, korkan,
sıkıntılarla yoğrulan,
zaaflı, savaşçı
sağlıklı, sağlıksız dişil ve eril ile yoğrulmuş insanlığın
çağlar boyunca yaşanmış ortak yanını.
Destanın mitolojik, tarihi ve dini yanı
barındırır içinde birbirine geçmiş katmanları.
Yapılmıştır destanın figüratifleşmiş görselleri, kabartmaları ve panoları.
Arayan, okuyan ve merak edenler British Museum’da ve Louvre’da bulabilir bu yapıtları.
İnsan, doğa, hayvanlar ve tanrılar âlemi bu destanda anlatılır.
Birey, toplum, otorite, cinsellik, farklı âlemler, korku ve ölüm üzerine derin sorgulamaları da vardır.
Belki de bu elli altı tablette yazılmıştır insan olmanın destanı.
Ve bu tabletler aşmıştır zaman ve uzam sınırlarını.
İnsanın derinlerinde bekleyen ilahi bilgiye dokunmayı başarmış
sevgi, yiğitlik, yoldaşlık, dostluk, güven gibi değerler bile bu efsanede anlatılmış.
II.
Aşağı Mezopotamya’da, bugünkü Irak civarlarında bulunan Sümer şehri Uruk’un
ilimde, bilimde öncüydü adı.
Fırat ve Dicle nehrinin gürül gürül akması,
tanrıların yardımı ile şehirde bolluk içinde yaşanması,
şehrin yüksek ve güçlü duvarlarla, katı kurallarla yapılanması,
temellerinin uygarlık öğreten yedi bilge tarafından atılması
ile anlatılmıştı bu şehrin varlığı.
Gılgamış’ın halka zulmeden katı mizacı,
gücünü taciz etmesi, haklarını kötüye kullanması, halkını huzursuzlandırması
ile göstermeye başlıyordu destan arketipal mitos yapısını.
Gılgamış ile kapışması için Tanrıça Aruru’nun kilden Enkidu adlı bir devi yoğurması,
Samhat adında kutsal fahişenin bu devi ehlileştirmesi
devin şefkatle hayvani doğasından insanı doğaya evrilmesi
ile atıyordu efsane hayvan ile insan arası adımlarını.
Enkidu’nun Uruk üstün yaşamına girip tanrılara karşı gelmesi
Gılgamış’la ilk etapta mücadele edip,
canavar yönünü göstermesi
sonrasında yiğitlik ve yoldaşlık sanatını öğrenip öğretmesi,
bir nevi Gılgamış’ın Enkidu’yu öteki beni, yâreni edinmesi
ile başlar Gılgamış ve Enkidu’nun hikâyesi.
Gılgamış’ın Enkidu ile yakınlığı deneyimlemesi,
ile baş gösterir ölüm sorgulamaları.
Daha sonraları yeni bir maceranın çağrısı,
Gılgamış’ın takip etmekteki kaygısı,
Enkidu’nunsa çağrıyı takip etmek için baskısı.
Ve, sonuçta iki dostun maceraya atılmak için Ninsun tarafından kutsanması,
bilmedikleri diyarlara kendilerini atmaları ile alevlenir Gılgamış anlatısı.
Gılgamış’ın korkularını yansıtan rüyaları,
Enkidu’nun Gılgamış’ın ilgisini korkudan uzaklaştıran yorumları.
Sedir ormanının eril otoritesi olan ejder Humbaba ile karşılaşılması,
Enkidu ve Gılgamış’ın bu yenilmez güce karşı zafer kazanması.
Dişi otorite figürü olan İştar’ın Gılgamış’a evlilik baskısı,
Gılgamış’ın bu baskıya da karşı çıkması.
Akılları ile İştar’ın gönderdiği ateşli gök boğasını devirmeleri,
ve tüm bu sürecin sonunda Enkidu’nun ölümün eşiğinden geçmesi.
Enkidu’nun bu diyarları terk etmesi ile Gılgamış’ın üzüntüsü ve feryadı,
Gılgamış’ın çektiği kalp acısı,
acıyı dindirmek için tek başına ölümsüzlüğü arayışı,
ikilikten tekliğe yol alışı ile yazılır efsanenin sonraki paragrafları.
Gılgamış’ın özlem ve hasretin sularında rüya âlemlerine girmesi,
diğer âlemlerde Enkidu’yu görmesi
ve korku âlemine gömülmesi.
Ölümden gün geçtikçe daha da çok çekinmesi,
haliyle ölüm korkusu ile ölümsüzlük arayışına devam etmesi.
Katı bir şekilde yapılanmış dünyasından ayrılıp
Gökle cehennemi birleştiren Muşul Dağı’na gitmesi
Ay ışığında düşlere girmesi,
korkularıyla çevrelenmesi.
Karanlık âlemlerden geçip,
akışkan denizlerin kıyısında
içki evinde gelene geçene şarap dağıtan Siduri’yi ziyaret etmesi.
Siduri tarafından “Gününü gün et” mesajı verilmesi.
Adeta geleceğin peşinden koşan zihnini bırakıp ânı yaşamaya davet edilmesi.
Belki de aradığının içinde olduğunun yenilenmesi.
Ama tüm bunların yetmemesi yine de
Ormanlarda bağlarını baltalarla kesmesi
Ur-Şanabi adlı kayıkçı ile korkuların korkusu, ölüm korkusu sularına açılıp
Üç günde sular üstünde gizemli geçitten geçmesi.
Hayvanlarla dost, kamışlara bilgi aktaran tanrılarla sırdaş olup
bir karganın da desteği ile büyük tufandan kurtulup
ölümsüzlüğü elde eden
Ut-napiştim ile Ölümsüzlük Ülkesi Dilmun’da bir araya gelmesi.
Tüm yapılanmışlıkların, ara hallerin ötesindeki saf bilinç ile yüzleşmesi.
Bütün bu tecrübeler ile bilgeleşmesi.
Ölümsüzlüğün sırrına dokunup yenilenmenin sırrını ele geçirmek için bir bitkiye yönlenmesi.
Belki şüphe ile bir bitkiye yaklaşıp,
ama bitkiyi de bir yılana kaptırıp,
yılanın derisinin yenilendiğini görünce
şüphesinden vazgeçmesi, güvene yenilmesi.
Eline bile geçiremediği hiçlikle, varlık şehrine geri dönmesi
yolculuğunu bu şekilde bir kahraman olarak bitirmesi.
III.
Belki Gılgamış’ın, destanının yazılması ile ölümsüzlüğü elde etmesi
belki de onun da ötesinde ölümle mücadeleyi terk etmesi
ölüm korkusunu yenmesi
belki belirsizlikler diyarında ölüm ve yaşam tanımlarını yitirmesi
ve Ut-napiştim tarafından güneşin doğduğu, canlıların tohumunun kurtarıldığı yerden yeniden saf, yeni doğmuş bir bebek bilincinde Uruk’a geri gönderilmesi
Ve daha nicesi ve nicesi
boyutlar, boyutlar ve ötesi
Anlatılır Gılgamış Destanı’nda
Sümerlilerden kalan en değerli mirasta
Dedim ya, bu efsanevi insanlığın hikâyesi.
Her şeyi tanıyan, her şeyi bilen, her şeyi gören bilgeler bilgesinin efsanesi
hâlâ anlaşılmaya çalışılmakta
yazılışından 6000 yıl sonra.
Velinin zihnini kurcalamakta,
yârenin kalbini hoplatmakta.
Kimilerini de uzaktan selamlamakta.
8 Haziran 2017
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlar