DENGE

 DENGE


Katıldığım uygulamalarda denge kelimesi ile çok karşılaştım. Denge içsel yolculukta mihenk taşlarından birisidir.  Bunun yanında “zonda olmak’’ farkındalık atölyelerinde sıklıkla duyulan bir ibaredir. Satranç oynamak, sirk sanatları, profesyonel atletik performanslar, Uzakdoğu sporlarının arkasında bu etkinliği yapan kişiyi destekleyen “zonda olmak” diye de adlandırılan tamamen uyanık, ahenk içinde, dengeli ve anda olma kalitesi vardır. Bu tarz performanslarda bireyin en ufak bir şekilde kontrol kaybetmesine izin yoktur. Ve birey bu kontrolü dışarıdan bir güç desteği ile değil tamamen içsel farkındalığı ve bütünsel mevcudiyeti ile sağlar. Birey performans esnasında yaşam enerjisinin ve kendi ritminin farkında olur, bastığı yerden güç alır ve diğer hiçbir dış faktörün, düşünce ve/veya duygunun kendi bilinçle seçtiği ve yönlendirdiği doğrultuda ilerlemesine engel olmasına, içsel netliğini, ahengini bulandırmasına izin vermez. Duyu organları “yüksek kalibrasyonda”, yani en üst düzeyde çalışmaya başlamıştır. Görme, işitme, bedensel duyarlılık ve mekânsal algı/denge en üst düzeydedir. Bir şekilde o anda birey kendisinin, duygularının/düşüncelerinin ustası olmuş, kendi ritmi ve doğasıyla, dolayısıyla çevresi ile ahenk içine girmiştir. 

Pawn Sacrifice filmi ile aşırı duyarlılık ve gözlemcilik tarafı zaman zaman yansıtılan 11 defa dünya satranç şampiyonu olmuş Bobby Fischer veya The Walk filmi ile keskin ve berrak zihin yapısı yer yer yansıtılan New York ikiz kuleleri arasında ip üstünde yürümüş olan Philipe Petite “zonda olmak” diye nitelendirilen kavramın yaşanmış örnekleri olabilirler. 

Çocukluğumda Bruce Lee’nin filmlerini defalarca izlemiştim. Babamın da o dönemlerde sinemacılık yapmasından faydalanarak sinemaya her Bruce Lee filmi geldiğinde gider, aynı filmi birkaç seans üst üste izlerdim. Bruce Lee’nin  hızlı bir şekilde ardı ardına gelen karate hareketlerinde beni neyin etkilediğini o yaşlarda anlamam mümkün değildi ancak zaman geçtikçe öğrendiğim farklı yöntemler ve Bruce Lee’nin ağzından karate hareketlerinin arka planındaki mutlak farkındalığın onun için ne demek olduğunu dinlemek bende farklı pencereler açtı. Zaman içinde kardeşimin Jui Jitsu alanında siyah kuşak sahibi olması, Jui Jitsu uygulayıcısının onca hareket arasında farkındalık, mevcudiyet, uyum ve içsel dengeyi nasıl koruduğuna şahit olmama yardımcı oldu. 

Lao-Tzu veya Gurdjieff gibi ustalara göre birçoğumuz hayatlarımızı uyurgezer bir biçimde geçiriyoruz. Birçok adımımızı tamamen etkisi altında olduğumuzu bile idrak etmediğimiz düşüncelerin, inançların veya hatta yönlendirmelerin etkisi ile, bir uyurgezer, bir sarhoş edasında atabiliyoruz. Bir şeyi söylerken veya yaparken bizi motive eden faktörlerin bile idrakında olamayabiliyoruz. Çoğu zaman birçok yere yarı gönüllü gidebiliyoruz. Bir eylemde bulunurken ve birileri ile vakit geçirirken tüm mevcudiyetimizle orada olamayabiliyoruz. Yani eylemlerimiz farkındalığımızın, niyetimizin, becerimizin dışavurumu olmaktan ziyade beklentilerin, sürüklenmenin, programlamanın veya ezber davranışların, yani otomatik pilota geçmiş olmanın sonucu olabiliyor. “İçinizdeki Gücü Uyandırın” adlı eğitim serileri ile milyonlarca kişinin hayatına dokunan Tony Robbins gibi yaşam koçları, bireylerin temel ihtiyaçlarını belirleyip bu ihtiyaçlara ulaşmak için farkında olmadan seçtikleri sağlıklı olmayan eylemlerle, niyetleri ile ahenk içinde daha sağlıklı olabilecek, daha bütüncül ilerlenebilecek “uyanık’’ eylemler üzerinde önemli deneyimler ve farkındalıklar yaratabiliyorlar. 

Bu sebeple çoğu defa duyusal duyarlılığımı artıracak, duyularımı ve dengemi en yüksek boyutta kullanacak yöntemleri deneyimleyerek vakit geçirdiğim olmuştur. Mesela uzun süre yanan bir mumun ateşine bakmak (bakarken iki gözümü pencere gibi hissedip pencereden dünyaya bakan mevcudiyetime duyarlı olmak); yere uzanmış bir şekilde gözbebeklerimle daireler çevirerek gökyüzünü izlemek; göz bandı ile oturup uzun uzun müzik ve ritim dinlemek, farklı dokulara dokunmak; vücutla daireler çizmek, sağ veya sol ayağı kendine çekerek tek ayak üzerinde durmak gibi yöntemlerle duyularım ve dengem üzerine egzersizler yaptım. İç dengeyi ve duyusal algılamayı geliştirecek egzersizleri yoga, pilates, Tai-chi/chi-qong ve birçok alternatif spor ve dans dalında bulmak mümkün. 


Birçoğumuz “zonda olma”yı gerektirecek etkinliklerle uğraşmadığımızı düşünsek de beklenmedik bir kaza, yoğun geçirilmiş anlar veya üst düzey coşku veya heyecan yaşadığımız bir olay veya etkinlik esnasında bir an için bile olsa saf farkındalık halini yaşamışızdır. 

Yüzyıllardır öğretilen ve gün geçtikçe de gelişen farkında yaşam metotları da bu “zonda olmak”, “uyanık olmak”, “anda olmak” gibi farklı terimlerle nitelendirilen bireyin merkezinde, dengeli ve her anlamda özgür ve kendi kendisinin ve düşüncelerinin ustası olduğu, hayatını ve içsel dünyasını tüm zenginliği ve potansiyeli ile yaşadığı, bireysel otoritesini elinde tuttuğu hali tüm hayatına yansıtmasına yardımcı olmak için tasarlanmışlardır. 

“Tüm düşüncelerle, hiçbir düşünceyi kabul etmeden eğlenebilme yetisi eğitimli bir zihnin göstergesidir,” diyen Aristoteles milattan önce farkında düşünmenin; hiçbir şeyi bastırmadan, yoksaymadan, herhangi bir sonuca ulaşmadan her türlü düşünce ve fikre ev sahipliği edebilmenin tohumlarını atan bir felsefecidir. Antik felsefenin öncülerinden yedi bilge, özdeyişlerinde denge, ölçü ve uyum konusunun özellikle altını çizmişlerdir. Rodoslu Klubos’un “ölçü en iyi şey”, Atinalı Solon’un “hiçbir şeyde aşırı olma, ölçülü kal”, Ispartalı Khilon’un “tutkularını dizginle, ölçülü ol”, Lesboslu Pittakos’un “uygun zamanı kolla, ölçüyü göz önünde tut”, Prieneli Bias’ın “çok dinle, yerinde konuş, ölçüyü kaçırma”, Korinthoslu Periandos’un “bahtlılıkta ölçülü ol, bahtsızlıkta düşünceli”, Miletli Thales’in “ölçülü ol, kendini dizginleyememek kadar kötü bir şey yok” sözlerinde hep ölçü ve dengenin gözetilmesine şahit oluruz. (Orhan Hançerlioğlu, Düşüncenin Tarihi, sayfa 61) 


Dişil ve eril denge


Farkındalık atölyelerinde bir noktada eril ve dişil enerjileri dengelemeye de odaklanılır. Hepimizin içinde hem eril hem dişil taraf olduğunu aslında herhangi bir kaynağa gerek duymadan hayat deneyimlerimizden de biliyoruz. Hepimiz bir anne ve bir babadan hayata geliyoruz. Yarımızı annemiz, diğer yarımızı babamız oluşturuyor. Biyolojik olarak bir anne ve bir baba olmadan hayata gelemiyoruz ama psikolojik olarak da her iki cinsin etkisi altında büyüyoruz. Annemizin ve babamızın hem varlığı, hem de yokluğu aynı orada psikolojimizi, duygusal bedenimizi etkiliyor. Evde, mahallede, sokakta, metroda dişil ve eril enerjilerle iç içe yaşıyoruz. 

Farkındalık atölyelerinde bazen yin ve yang sembolünde olduğu gibi içsel yin (dişil) ve yang (eril) dengesi/ölçüsü sorgulanır. İlk olarak anne ve babadan aldıklarımız veya alamadıklarımız dengelenir. Anne ve baba ile sağlıklı sınırları belirlemeye ve aynı zamanda anne ve babamızdan sağlıklı eril ve dişil enerjinin bize akmasına evet diyebilmeyi desteklemeye yönelik birçok yöntem vardır. Rehberli meditasyonlar, aile dizilimi gibi birçok farklı teknik de bu bağlamda kullanılabilir. Kimi yöntemler nefes almayı dişil, nefes vermeyi eril olarak görürler. Ve derin nefes alışverişlerle bu iki enerjiyi dengelerler. Sanskritçe bir kelime olan “So-Ham“ da nefes alıp verirken kullanılır. Nefes alırken “So”, verirken “Ham” mantrası tekrarlanarak enerji dengelenir. Dişil ve eril dengesi birçok ritüele başlamak için temel önkoşuldur. Her iki enerjinin de aktif ve dengede kullanılmasını ve iki enerji arasındaki ilişkinin de sağlıklı gelişmesini destekleyici mistik Sagapriya tarafından geliştirilmiş “Star Sapphire“ tarzı veya Fritz Perls’in geliştirdiği Gestalt tekniği bu bağlamda en destekleyici olan çalışmalardır. Kimi yaklaşımlarda sevgi/kalp/duygu ağırlıklı çalışmaların daha çok dişil tarafı, bilinç/meditasyon ve sağduyu ağırlıklı çalışmaların daha çok eril tarafı aktive ettiği söylenir. Kimi Doğu kökenli öğretide sevgi ve meditasyon bir kuşun iki kanadı gibi görülür. Ancak her iki kanadı kullandığımızda uçmanın ve gerçek yüksekliklere ulaşmanın mümkün olduğu söylenir. 

Dişil enerji yaratıcıdır, tesadüfidir, akışkandır, eğimler ve yuvarlaklardan oluşur, alıcıdır, sabırlıdır, dengeliyicidir. Daha içedönüktür. Her şeyin ona doğru akmasına izin verir. Beynin sağ tarafıdır. Tutkudur. Duygulardır. Deneyimdir. Dişil enerji bal dolu bir vadide, balın içinde dans etmek gibidir. Açık fikirlidir, her türlü olasılık ve fikre ilgiyle bakar. Bütünü görmeye çalışır. Zaman konusunda kaotiktir. Dişil enerjide meditasyon sevginin ileri aşamasıdır. Dişil enerjinin temel sorusu seviliyor muyum, sevilmiyor muyumdur. Shakti, yaşam dolu, ele avuca sığmaz kutsal dişil enerjidir. Shakti’nin bedenlere ve hayatın her alanına geri davet edilmesi gerekir. İçinde yaşadığımız toplumlarda genellikle dişil enerji kadınların içinde bile dengeli bir mevcudiyete sahip değildir. 

Eril enerji daha aktiftir. Eski dönemlerde ava gidip ailelerine yemek getiren avcılardan gelen odaklılık,  dikkat, keskinlik eril enerjinin kaliteleridir. Eril enerji direkttir ve A noktasından B noktasına gider. Yoluna kararlılıkla devam eder ve dış faktörlerden dağılmaz. Eril enerji lineer, analitik ve stratejiktir. Mantıktır. İstatikseldir, rasyoneldir, pratiktir. Eril enerji beynin sol tarafıdır. Bütüne değil bütünü oluşturan parçalara bakar. Daha dışa dönüktür. Eril enerji rekabetçidir. Maceracıdır. Savaşçıdır. Cesurdur. İsyankârdır. Başarmak eril enerjinin gıdasıdır. Kendisini başarısı ile değerlendirir. Eril enerjide sevgi meditasyonun ileri aşamasıdır. 

Dişil ve eril enerjinin dengesizliğinin, yaratıcılığın ölümü, tatminsizlik, yorgunluk, depresyon, kıskançlık, hayal kırıklığı gibi birçok unsuru da beraberinde getirdiği söylenir. Anne ve babasından eşit derecede sevgi ve ilgi görmemiş bir çocuğun ileri yaşlarda belli sorunları yaşaması gibi içimizde dişil ve eril enerjiyi dengelemedikçe ya da daha temelden gelen anne ve baba ile oluşan sorunlarımıza sağlıklı bir şekilde bakmadıkça içsel bir bütünlük yaşamakta oldukça zorlanacağımız öne sürülür.. 

Çocukluk döneminde oluşmuş olan yaraların bazıları profesyonel yardım ile çözülebilir. Bir kısmı ise artık geri dönüşü olmadığından bizimle birlikte, varlığımızın bir parçası olarak kalacaktır. Bu noktada kendi dişil ve eril enerjilerimizi dengelemeye başlamak bir yerde artık çocukluktan çıkıp yetişkin olmaya ve kendi içsel dengemizin sorumluluğunu alıp bu bağlamda kendi ustamız olmaya bizi götüren bir yol olarak sunulur. 

Dişil ve eril enerjilerin dengesi aslında bir taraftan içsel polariteyi/diyalektiği/gerilimi aktive etmeye ve dolayısıyla yaratıcılığımızı ve yaşam enerjimizi güçlendirmemize de yardımcı olur. 

Geçmiş dönemlerde evlenmeden önce kadınlar bir araya, erkekler bir araya gelir ve uzun zaman kadın kadına ve erkek erkeğe birlikte düğüne hazırlanırlardı. Hâlâ bazı bölgelerde bu gelenek devam ediyor. Bu kadın kadına beraberlik dişil enerjiyi, erkek erkeğe beraberlik de eril enerjiyi güçlendirirdi. Daha sonra kadın ve erkek kristalleşmiş, netleşmiş iki polarite olarak bir araya gelir ve birleşmeleri büyük bir coşkuya, kutlamaya dönüşürdü. İç dünyamız için de aslında aynı dinamik geçerlidir. Dişil ve eril taraflarımız güçlendikçe, netleştikçe, dengelendikçe ikisi arasındaki diyalog, ilişki, polarite, diyalektik bir o kadar bütünlük, bir o kadar coşku ve kutlama yaratacaktır. 

Karşı cinsle yaşadığımız birliktelik içimizdeki karşı cins enerjiyi aktive eder. Ve dışsal bir birleşme aslında içsel bir bütünlüğe/dengeye, mevcudiyetimizde her iki enerjiyi de dengelemeye doğru ilerlemeye hizmet etmeye başlar. Bu sebeple dışsal olarak yaşadığımız dişil-eril ilişkilerine farkındalık getirmek önemlidir. Çünkü bunlar içsel dinamiğimizin/dengemizin mihenk taşlarıdır. Ve bizi içsel bir bütünlüğe taşır.

Dişil ve eril dengesine en çok odaklanan sistemlerden birisi de Tantra’dır. Tantra bireylerin polarite bilincinden bütünsellik bilincine taşınmasını destekleyen metotlar kullanır. Tantra dişile de erile de “evet” der. Tantra’nın dili “evet”tir. Bütünselliktir, kabullenmedir, doğa ile uyum içinde var olmaktır. Ancak bu, zorlayıcı bir kabullenme değildir. Kabullenme çabası da değildir. Her şeyi olduğu gibi reddetmeden görebilmenin verdiği özgürlüğün deneyimidir. Tantra, bir çiçek kadar kırılgan ve bir kılıç kadar keskinlikten ve her iki yetiyi de kullanabilmekten bahseder.

Her iki taraf arasında gidip gelebilmek, hem dişilin hem erilin özelliklerini ustalıkla kullanabilmek, gerilimin üretici gücüne vâkıf olabilmek bizleri çok daha zengin, çok daha güçlü kılar. Ancak o zaman toplumsal olarak tanımlanmış olan kadın veya erkek şartlanmalarının/kalıplarının ötesine geçebiliriz. Toplumun bize dayatmış olduğu ev kadını, işadamı, kral, prenses, hemşire, saçını süpürge eden kadın gibi kadın ve erkek arketiplerinin ötesinde gerçek bireysel potansiyelimize kavuşuruz.   

İçinde bulunduğumuz dünya şu an ağırlıklı olarak eril enerji ile yönetiliyor. Okul sistemleri daha çok sol beyne hizmet ediyor. Bir nevi zıtlıklar arasındaki gerilimin dengeyi kaybetmesinin ve bunun üreticilikten yıkıcı bir çatışmaya dönüşmesinin örneklerini defalarca çevremizde görüyoruz. Ve dünya yaşadığı savaşlarla, zıtlıklarla, ekonomik rekabetle ve sevgisizlikle daha çok dişil enerjinin pasifliğini hissediyor. Her bireyin kendi içinde dengeye girmesinin, dişil enerjinin kadınlar da dahil tüm bireylerde sağlıklı bir şekilde dengeye kavuşmasının dünyanın gidişatı için en önemli adımlardan birisi olacağını birçok bilge çok uzun zamandır söylüyor. Birçok sanatçı eserinde bu sıkıntıyı ifade ediyor. 

İçsel denge, erilin cesaretini, dişilin yaratıcılığını beraberinde getirir. Mevcudiyetinde dişil ve erili denge ile barındıran bireyler kendilerini daha fazla kendilerine ait hissederler. Dengenin düzeyi kendini kabul etmenin düzeyi ile doğru orantılıdır. Ve her katmanını ve insani doğasını dişil ve eril yönleri ile kabul etmiş her dengeli insan kendine inanan insandır. Kendine inanan insan kendine ait olan insandır. Ortak insanlık duygularını gören ve tolere eden insandır. Farklılıkları gören ama insanlığı derinden bağlayan şeylere de hürmet eden insandır. 

Denge, evrenin düzen veren gücünü, geometrik oranı, uyumu, ahengi sezgisel olarak hissedebilmektir. 

Bir kadın kırılganlığı, bağlı/kapalı gözlerle tarafsızlığın göstergesi, keskin bir kılıç ile elindeki teraziyi dengede tutan mutlak masumiyetteki Yunan mitolojisi veya Roma kültüründen geldiği söylenen ve adaleti/dengeyi temsil eden figür belki de bir anlamda tüm bu yukarıda konuşulan/araştırılan içsel dengenin göstergesidir.


Denge getiren uygulamalar


Günümüzde meditatif/farkındalık metotları uygulayan okullarda kadın ve erkeğe önerilen metotların zaman zaman farklılıklar gösterdiğini görürüz. Kadın ve erkeğin farklı metotlar uygulaması gerektiğini savunan birçok okul bu sebeple ya sadece kadın ya da sadece erkek ile çalışmayı tercih etmiştir. Bazı okullarda ise uygulamaların çoğunu kadın ve erkek farklı alanlarda egzersiz ederler.

Bildiğimiz gibi kadın ve erkek bedeni birçok anlamda benzerlik gösterse de kimi noktalarda da birbirlerini tamamlayıcı farklılıklar gösterir. 

Günümüzde birçok mistik okulda, göğüs bölgesi ve çevresi kadının pozitif kutbu olarak kabul edilirken hara bölgesi ve çevresi erkeğin pozitif kutbu olarak kabul görür. Genellikle kadınlar çalışmalarda kendi pozitif kutuplarına, yani göğüs ve kalp merkezine odaklanırken, erkekler kendi pozitif kutuplarına, yani hara (göbek deliğinin birkaç santim aşağısı, bu bölgeye Tao okullarında Dan-Tien adı verilir) bölgesine odaklanırlar. Kadınlar tüm enerjiyi göğüs bölgelerinde biriktirip enerjinin bu bölgeden tüm bedene yayılmasını izlerler. 

Kimi okullarda ise kadınlar kendi aralarında, erkekler kendi aralarında bir süre fizyoloji ve psikolojilerine uygun gelen metotları uygularlar. Akabinde kadının pozitif enerjisi ile erkeğin negatifinin ve kadının negatifi ile erkeğin pozitifinin buluşabilmesi, enerjetik dönüşümsel bir daire, dönüşümsel bir devre, bir organizma oluşturmak için orta yerde bir araya gelirler. Orta yerlerde bazı okullar belirli sembolleri kullanırlar. Bu bölgeler dişil enerjinin pozitif ve negatif kutbu ile eril enerjinin pozitif ve negatif kutbunun denge içinde bütünleşip daire/çember oluşturduğu bölge olarak kabul edilir. Birçok okulda dairesel kubbeli odalar aynı zamanda sesin ekosundan ve oluşturacağı dairesel etkilerden faydalanmak için tercih edilir. 




Eğer kadın ve erkek bir arada çalışıyor ve aynı tekniği/metodu kullanıyor ise uygulama esnasında zaman zaman kadınlardan göğüs bölgesine odaklanırken erkeklerden hara bölgesine (göbeğin biraz aşağısı) odaklanmaları istenir.  Kimi nefes egzersizlerinde kadınlar kendi pozitif bölgelerinden (göğüs bölgelerinden) nefes verirken erkekler hara bölgelerinden nefes verirler. Her iki cinsiyet de böyle bir döngüsel enerji oluşturarak zaman içinde ifade/yaratım (boğaz çakrası) ve “izleyen şahit”e (Ajna/3. göz) yolculuk yapmayı da sorgularlar. Kimi mistikler kalp bölgesine,  enerjinin yataydan dikeye geçtiği bölge olarak da bakarlar.


Göğüs meditasyonu


Sanskritçe olarak yazılmış ve Shiva tarafından sevgilisi Devi’ye verilen 112 meditasyon tekniğini kapsayan Vigyan Bhairav Tantra’da kadınlara göğüs bölgesine odaklanmayı öneren iki madde göze çarpmaktadır. Ve bu maddeler ayrı ayrı teknik olarak birçok Vedik okulda uygulanmaktadır.


98 no.lu meditasyonda şu tekniği okuruz:

“Herhangi bir pozisyonda  iki koltuk altındaki alanda büyük bir huzurun genişleyerek yayılmasına izin ver.”


Kol altlarını gevşetip rahat nefes alıp verme teknikleri ile kadının göğüs bölgesinde rahatlamasına yönelik birçok egzersiz bulunmaktadır. Ayurveda okullarında ve kimi Hint kökenli uygulamada göğüslerdeki akupunktur noktalarından ve bu noktaları uyarmanın öneminden bahsedilir. Hatta akupunktur noktalarının uyarılmasının kan akışını güçlendirdiği ve endorfin salgılanmasını artırdığı konusunda birkaç bilimsel araştırma da bulunmaktadır.  Ayurveda’da ellerde küçük parmaktan başlayıp, kol ve kol altından geçip kalbe ilerleyen bir meridyen olduğu kabul edilir. Bu meridyene kalp ve incebağırsak meridyeni adı verilir. Ve bu bölgeler enerjinin bedende rahat dolaşabilmesi için akupunktur noktaları kullanılarak veya masaj ile rahatlatılır ve uyarılır. Bu uyarımlar sindirim sistemini, yani ayurvedik tanımla iç güneşi dengeler.   

İkinci tekniği yine aynı kitapta görebiliriz. Kadınlara yönelik okullarda iki göğüs alttan ellerle kavranarak ve yatılarak uygulanan bu meditasyon enerjiyi kadınların pozitif enerji alanı olan göğüs merkezine yoğunlaştırmak ile ilgilidir. 


95 numaralı teknik

“Yaratıcılığın güzel kalitelerinin göğüslerine nüfuz etmesini hisset ve hassas bir şekilde düzenlendiğini varsay.”

  

Göğüs merkezinde/kalp merkezinde (yani kadının pozitif merkezinde) enerji toplamak için uygulanan Vigyan Bhairav Tantra’dan esinlenilerek tasarlanmış tekniklerden bir diğeri de aşağıdaki gibidir:


Meditasyon yapan kadınlar yere yüzleri yukarı bakacak şekilde uzanırlar ve iki elleri ile göğüslerini kavrarlar. Göğüs bölgesi ile yakınlaştıkça neredeyse iki göğüsten ibaret olduklarını imgelerler. Farkındalıkları göğüs bölgesine yoğunlaştıkça bu bölge aktive olur. İlk başlarda kimi kadınlarda orgazma yakın bir haz etkisi yaratabilen bu tekniğin zaman içinde kadının doğurganlığını/üretkenliğini/yaratıcılığını harekete geçirdiğine inanılır. Benzer etkilerin farkındalıkla emziren kadınlarda da ortaya çıktığı söylenmektedir. 

Günümüzde kullanılan metotlardan birisinin aşamaları aşağıdaki şekildedir:














Omurgan dik olacak şekilde yüzüstü uzan, omuzların rahat, ayakların hafifçe birbirinden ayrı olsun. Eğer başın rahatsız ise altına ufak bir yastık koyabilirsin. 


Ellerini göğsünün üstüne getir. İster ellerini göğüs altlarına doğru koyup hafifçe göğsünü kavrayabilirsin, istersen avuç içlerinle meme uçlarını kapatmayı seçebilirsin; bu sana kalmış. 


Derin ve yavaş nefes al. Burundan nefes alıp ağızdan vermeye özen göster.


Her bir nefes alışverişinle göğüs/kalp bölgene enerji yüklediğini imgele. 


Her bir nefes alışverişinle göğüs bölgene daha da yaklaştığını hisset. Böylece göğüslerin tüm dikkatini kaplasın. Ne kadar güçlü ve derin nefes alıp verirsen duyarlılığın o kadar artacaktır. 


Daha sonra göğüslerinin enerjisinin tüm bedenine yayılmasına ve tüm bedenini içten beslemesine izin ver. 



Mantak Chia gibi Tao ustalarının okullarında da göğüs bölgesini aktive edecek metotlar kullanılmaktadır.  Özellikle kök çakra bölgesinden imgeleme yöntemi ile enerji çekilerek göğüs bölgesine yapılan içsel masaj tekniklerini birçok kitapta bulmak mümkündür. 

Ayrıca, Tao okullarında “Deer Exercise” (Ceylan Egzersizi) adı altında kadınlara ve erkeklere teknikler önerilir. Ceylan Egzersizi, kadim bir Çin pratiğidir ve hâlâ günümüzde birçok Tao okulunda uygulanmaktadır. Bu pratik büyük ihtimalle bireylerin kendi içlerinde enerji sirkülasyonu/enerji devresi/enerji dengesi/ enerji döngüsü yaratmasını sorgular.



Ceylan Egzersizinin Kadın Versiyonu:


1. Aşama

Rahat bir şekilde otur.

İki elini iki göğsünün altına göğüsleri kavrayacak şekilde koy.

Göğüslerine içe doğru daireler çizerek masaj yap (sol elin saat yönünde, sağ elin ters yönde hareket edecek).


2. Aşama

Vajina ve anüs bölgendeki kasları sıkıp bir süre bekleyip rahat bırak.

Bu tekniği istediğin uzunlukta yapabilirsin.


Erkek Versiyonu:

1. Aşama

Bağdaş kurarak sırtın dik gelecek şekilde otur.

Bir elini başparmağın avuç içinde kalacak şekilde dizinin üzerine koy, diğer elinle Dan-Tien (hara) bölgesine daireler çizerek masaj yap. Daha sonra el değiştir ve dairenin yönünü de değiştir. Dairelerin 81’er defa çizilmesi önerilir.


2. Aşama

İki elini dizlerinin üzerine koy, başparmaklarını avuç içine sakla (bu hareket önemli akupunktur noktalarını harekete geçirir).

Derin ve rahat nefes alıp vermeye önem ver.

Perineum, hayalar ve anüs bölgesini bir defa bir dakika boyunca sık ve enerjiyi yukarı doğru çek. Bu esnada karın kasları rahat olsun. 



Bu tarz denge egzersizlerinin dışında mesela Lady Nada gibi markaların göğüs yağları bulunur. Aynı şekilde göğüs masajı ve kadın bedenindeki pozitif polaritenin aktive edilmesi ile kadının bedeninin besleneceği, şifalanacağı söylenir.  Günümüzde kadınlar göğüs masajından sıklıkla faydalanmaktadırlar. 

Göğüs/kalp bölgesine yönelik tasarlanmış metotları yüzlerce kadının kullandığını gördüm ve birçok geribildirim dinledim. Farkındalık göğüs bölgesine geldikçe kadının enerjisi bir bölgede toplanır ve kadının bu doğurgan, besleyici enerjiyi kendi seçtiği şekilde yaratıcılığa dönüştürebildiği öne sürülür. Göğüs bölgesi ve ilişkili dişil kaliteler doğurganlık, bereket ve yaratıcılığın sembolü olarak görülür. 

Bazı mistiklerin annelerinin mistikleri emzirirken gördükleri birçok vizyona dair hikâyeler vardır. Annelerin emzirme esnasında imgeleme niteliklerinin, yaratıcılıklarının arttığı söylenir. Birçok doğuran ve emziren kadının kendisini yaratıcılığın doruklarında ve tatmin olmuş hissettiği ve hayatta başka bir şey yaratmaya ihtiyaç duymadığı söylenir. 

Göğüs bölgesi kadını dengeye getiren, en sakinleştiren, rahatlatan bölgelerden birisidir. Eğer kadın göğüs/kalp bölgesini hissederek derin bir rahatlamaya geçerse bir noktadan sonra bedensel formdan ziyade sesler, kokular, duygular ve vizyonlar devreye girer. Form ikinci planda kalır. Yeterince uzun zaman ve sıklıkla bu pozisyonda kalındığında kişi vizyonların, kokuların, dış ve iç seslerin bile azaldığını hissedip daha titreşimsel bir dünyaya geçebilir. Birçok kadim okulda bu metot kadınları derin sessizliğe, kalbin sessizliğine, kozmik bilince taşıyan metotlardan birisi olarak kabul edilir. 

Kendi deneyimlerimden de bu uygulamaların etkilerinin olduğunu söyleyebilirim. Ancak bu etkiler bir plasebo etkisi mi veya birer şizofrenik bir betimleme mi tartışması hep vardır.  Bu metotların kadın ve erkek fizyolojisi/psikolojisi üzerinde bir değişim yaratıp yaratmadığını anlamak için şu anki olanakların elverdiği düzeyde bilimsel tabana oturtulmuş deneysel araştırmaların yapılması da önemli olabilir. 

İlginç olan ise tüm yukarıda bahsettiğim metotların MÖ 1500 yıllarından itibaren gelişmiş olduğunun düşünülmesidir; halbuki bu metotları (mesela göğüs bölgesini iki eli ile kavramış kadın figürini) anımsatacak sembolleri Urfa ve Adana arkeoloji müzelerinde oldukça çok sayıda görmek mümkündür. Sümerolog Muazzez İlmiye Çığ’ın yazdığı Bereket Kültü ve Mabet Fahişeliği kitabının kapağında kullanılan figürin de bu tanımlara uygundur. Bu kalıntılar MÖ 2000-3000 gibi dönemlere ait olduğu için tabii ki insanın zihninde “Acaba daha sonra gelenler bu kalıntılardan esinlenerek mi bu metotları doğurdular ya da MÖ 2000-3000 gibi dönemlerde Anadolu’da bu mistik teknolojiler uygulanıyor muydu?” sorusu yükseliyor. 



.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

HUMAN DESIGN

PRAG VE SİMYA

Kralların Şarap Bölgesi Burgonya’da Büyüleyici Bir Şarap ve Gastronomi Seyahati