TOPLUMSAL HİPNOZ
“Bir şahıs tarafından diğer bir şahsın hareketlerini kontrol edebilir şekilde derin uykuya benzer bir duruma sokulması hali” diye tanımlanan hipnoz, Yunan mitolojisinde uyku tanrısı olarak geçen “Hypnos”dan türemiştir. Dr. Kriton Dinçmen uyku tanrısı Hypnos’un öyküsünü şu şekilde dile getirmiştir:
Ana tanrıçalardan Hera, Çanakkale yöresindeki İda Dağı’nda Zeus ile sevişmek ister. Galiba Zeus Hera'ya pek yüz vermemiş olacak ki Hera, Hypnos’dan -hatta ona cilveli Kharit’lerden birini peşkeş çekeceğine de söz verir- gelip Zeus’u uyutmasını rica eder. Zeus da, yarı uykuda iken o sersemlik hali içinde “He” der.
Psikolojide ise sözle, bakışla telkin yapılarak meydana getirilen bir çeşit uyku hali olarak tanımlanan hipnoz, içinde bulunduğumuz dönemde çağdaş hipnoterapi eğitimlerinde sürekli tekrar edilen önerme ve telkinlerle kişinin bilinçaltına etki etme tekniği olarak kabul edilmektedir. Hipnoterapi ve/veya hipnoz eğitimleri aldığınızda kişinin bilinçaltına nasıl hitap edeceğinizi ve belli önerme ve telkinleri tekrarlayarak, metaforları kullanarak kişinin kendisi hakkındaki inanç ve düşüncelerine, belli zihinsel kalıplarına, belki bir diğer deyişle beyindeki nöral örümcek ağlarına nasıl tesir edebileceğinizi ve/veya buralarda geçip mevcudiyeti ile nasıl karşı karşıya geleceğimizi öğreniriz. Çağdaş hipnoterapinin öncülerinden Milton Erickson’un eğitimlerine bir dönem katılmıştım. Erickson insanların bilinçsiz bir iç inanç haritasına sahip olduklarını ve bu içinde bulundukları transtan hipnozu kullanarak uyanabileceklerini savunur.
Gündelik hayatta reklamlar, televizyon programları, gazeteler, filmler, diziler, kurgusal görsellik, aile içinde sürekli olarak verilen mesajlar, toplumda dilden dile dolaşarak tekrar eden kalıplaşmış önermeler vesilesi ile düzenli olarak kendini yineleyen hipnotik mesajlara maruz yaşıyoruz. Bilimsel terminolojide ‘’toplum mühendisliği’’, ‘’algı mühendisliği’’ veya ‘’yapay bilinç inşası’’ olarak ifade edilen toplumsal hipnozu kimi bilgeler bireyselliğin, özgürlüğün ve zekânın önündeki en büyük engellerden birisi olarak kabul ederler. Bireyin toplumsal hipnozdan/koşullanmadan, dayatılmış psikolojiden çıkmasının bir hipnoz ustasının parmak şıklatması veya ondan bire kadar sayarak hipnoz yaptığı hastasını uyandırması gibi kolay olmadığını öne sürerler. Kişinin toplumsal transın bilinçsiz eylemlerine uyanması güçlü ve istikrarlı farkındalık isteyen bir süreç olduğunu ve bireyin neredeyse tüm enerjisini buna adaması gerektiğini savunurlar.
Hipnotik çember ritüelleri
İçinde yaşamakta olduğumuz toplumlarda bir hipnoz ustasına gerek duymadan sürekli olarak tekrarlanan fikir, inanç ve görüşlerle insanların etrafına belli belirsiz (var-yok) çemberler çizilmiştir ve yarı uykuda bir yaşam sürülmektedir. Bireyler çoğu zaman içinde bulundukları hipnozun/hipnotik tekrarların etkisi altında kaldıklarından bu toplumsal olarak çizilmiş çemberleri/zihin yapısını gerçeklik olarak algılayarak dışarıya adım atamamaktadırlar.
Gurdjieff, hipnozu bireyleri içinde bulunduğu zihinsel hipnozdan çıkartmak için kullanan ustalardan biridir. Araştırmalarında sihirli çember ritüellerinden bahsetmiştir. 2. yüzyılda Kuzey Irak’ta çıktığı varsayılan, İslam, Mecusilik ve Mezopotamya dinlerinin karışımından oluşmuş senkretik (bağdaştırmacı) dini bir hareket olarak görülen Yezidiliği benimseyenlerin yaşadığı bölgeye ziyarette bulunan Gurdjieff, etrafına çember çizilen bir çocuğun çizili çember silinmedikçe çıkamadığını gözlemlemiştir. Yezidi çocuğun tutuklu kaldığı çemberin bir bölümünün silinerek çocuğun içinde bulunduğu hipnotik alandan sağlıklı bir şekilde çıkarılması gibi, bireylere ustalıkla, kendilerini ve akıl sağlıklarını kaybetmeden sadece zihin olarak tanımlanmış hipnotik tanım/kalıp/koşullanma çemberlerinden/toplumsal hipnozdan/yarı uyku halinden çıkabilmeleri, hatta böyle bir çemberin gerçekte olmadığını idrak etmeleri için metotlar göstermiştir.
Gurdjieff, zaman içinde Yezidilerin bu geleneği üzerine daha derin araştırmalar yapmış ve aynı sihirli çemberi minyon bir Yezidi kadın üzerinde denemiştir. Kadını çemberin dışına çemberi silmeden taşımak için iki güçlü erkek kullanmıştır. Çemberin dışına zorla çıkan kadının baygınlık geçirecek kadar kendisini kaybettiğini gözlemlemiş ve kadın tekrar çemberin içine yerleştirilmiştir.
Daha sonra Gurdjieff bu geleneksel ritüeli çalışmalarına taşımış ve yer yer bu konudan bahsetmiştir.
Gurdjieff, hipnotik ve neredeyse kişiyi transa sürükleyen danslarını da bireyleri hipnozdan uyandırmak, zihinlerine yerleşmiş sabitlenmiş/kalıplaşmış önermelerin dışarısına çıkarmak/davet etmek için kullanmayı seçmiştir.
Günümüzde o dönemlerdeki gibi çember içine kilitlenmeseler de televizyon, bilgisayar, sosyal medya bombardımanında hipnotik bir daire içinde bilinçaltları her an yıkanan milyonlarca çocuk bulunuyor. Ancak maalesef ne o çocuklara ne de o çocukların yetişkin hallerine uygulanabilecek çok fazla teknik bulunmuyor ve var olan kadim teknikler de gün geçtikçe geçerliliğini yitiriyor.
Tao’da kullanılan yin-yang sembolizmi de toplumsal hipnotik çemberi kırmak için kişiye farkındalık getirir. Karanlığın aydınlık olmadan, iyiliğin kötülük olmadan, yin’in yang olmadan olamayacağına atıfta bulunan sembol, bireyi kendini ayrıştırdığı ve diğerlerini ötekileştirdiği, kalıpsallaşmış hipnotik çemberin ötesine, organik bütünlüğe davet eder ve bu davet için de bir çember sembolü kullanır.
Pagan geleneklerinde doğadaki elementlerin dengeli kullanımı ile içsel dengeyi destekleyen hipnotik çemberler veya daha sonraları hipnotik ritüelleri kullandıkları iddiası ile yakılan bilge kadınların kullandığı birçok toplumsal transtan uyanmak için destekte bulunan metot günümüze kadar ulaşmıştır.
Çember sembolü ile temsil edilen astrolojik haritalar bireylerin koşullanma ve toplumsal kalıpların ötesine geçmesine yardımcı olabileceği gibi bireyleri bir başka kalıp, bir başka hipnotik çember içine de sokabilir.
Dairesel kalıplar
Kriva okulunun temel yazıtlarından biri olan Vigyan Bhairav Tantra, kelime anlamı ile bilinçlerin ötesine gitmek olarak tercüme edilebilir. Bu kitapta Devi’nin Shiva’ya sorduğu sorular ve Shiva’nın Devi’ye verdiği 112 adet deneyimsel tantrik meditasyon tekniklerini bulabiliyoruz. Bu tekniklerin içinde de bu çember/dairesel döngülerin/kalıpların dışına yönlendirme yapan uygulamalara rastlanmaktadır.
Kitaptaki ilk dokuz teknik nefes ile ilgilidir. Bu tekniklerde nefes alışverişi paralel değil dairesel olarak tanımlanır. Nefes alınır, bir boşluk olur ve nefes verilir. Nefes almak ve vermek birbirine dokunduğundan ve aynı nefes alınıp verildiğinden nefesin giriş ve çıkışı paralel değil dairesel olarak nitelendirilir. Teknik Shiva tarafından şu şekilde verilmiştir: Nefes aşağıdan yukarı ve yine yukarıdan aşağıya dönüş yaptığı anki boşluğun farkına var. Shiva, Devi’nin kendi deneyimlerini yaşayabileceği, hipnotik kalıpların ötesine geçebileceği birçok teknik vermiştir. Bunlardan özellikle dairesel kalıplar kullanılan birkaçı şunlardır:
59. Meditasyon’da Shiva Devi’ye şöyle söyler: Sevgili, ilgini ne hazza ve acıya ama ikisinin arasındaki boşluğa yönelt.
81. Meditasyon’da Shiva Devi’ye şöyle söyler: Sübjektif olarak harfler kelimelere, kelimeler cümlelere, objektif olarak daireler dünyalara, dünyalar prensiplere doğru akar; bunların varlığımızı kapsadığını gör.
111. Meditasyon’da Shiva Devi’ye şöyle söyler: Sevgili, bilmek ve bilmemek üzerine meditasyon yap, var olmak ve var olmamak üzerine meditasyon yap; sonra her ikisini de bir yana bırak ve geriye kalanla kal.
Bu maddeler her ne kadar kısa ve öz gibi gözükse de her bir metot kendi içinde çok güçlüdür ve deneyimleyen üzerinde aynı hafif hafif esen bir soğuk rüzgârın fark ettirmeden insanın içine nüfuz etmesi gibi son derece hassas, aynı derecede güçlü bir şekilde dönüşüm/farkındalık uyandırabilir.
Toplumsal şartlanmalarla görünmez çemberlerin içinde yaşayan bireyleri bütünselliğe, ayrımların ötesine, hipnotik çemberinin dışına, uyanık bir gözlemci haline davet eden birçok sayıda çember ritüeli uygulamalı metot bulunmaktadır. Bu metotlara ait önemli sayıda bilginin daha sonradan yakılmış olan İskenderiye Kitaplığı’nda bulunduğu söylenmektedir. Metotlardan/ritüellerden günümüze kalanlar aydın/uyanmış/transtan çıkmış bireyler tarafından kullanılarak bireyin rahatlayıp kendi merkezine doğru hareket etmesine ve farkındalığını güçlendirmesine, yani hipnotik çemberlerden çıkmasına destek verebilmektedir. Ancak bu metotlar günümüzde toplumsal hipnozun etkisi altında olduğunun bilincinde olmayan bireyler tarafından kullanıldığında toplumsal zihinde hipnotik çemberler yaratmaya devam etmenin ve bireyleri uyutmaya, mekanikleştirmeye hizmet eden ticari bir sektör olmanın ötesinde pek geçemeyebilirler.
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlar