YENİDEN DOĞUM-ÇOCUKLUĞA DÖNÜŞ
Kendine yakınlaşmaya destek olması yönünden popülerleşen yöntemlerden birisini 1980’lerde “İçimdeki Çocuk” çalışmaları ile John Bradshaw gerçekleştirmiştir. Bradshaw, bağımlılıklar ile ilgili araştırmalara da yakın bir uzman olarak bireyin yaşadığı sıkıntıların çözümünü alkol, bir diğer insan, sigara, kumar gibi kendi dışında bir yerde, kendine yabancılaşmış bir şekilde aramasından ziyade içe dönmek ve içimizde kendimize yabancılaşmamıza sebep olan yaralı tarafla buluşmak için bir yöntem geliştirmiştir. Psikolojinin farklı bir yapı ile düzenli olarak uyguladığı yetişkinlikte yaşanan sorunların çocukluk gelişimine bakarak çözümlenmesine belki de bir alternatif destek olarak Jung’un kutsal çocuk yaklaşımından da esinlendiği söylenen John Bradshaw, “İçimdeki Çocuk” isimli rehberli meditasyonlar gerçekleştirmiş, bu konuda birçok kitap yazmış ve oldukça da başarılı olmuştur.
‘’Şimdi bildiğim şey şudur: Bir çocuğun gelişimi durdurulduğu, duyguları baskılandığı zaman içindeki öfkeli, incinmiş,kırılgan, hiddetli çocukla birlikte bir yetişkin olur. Bu çocuk spontan olarak o kişinin yetişkin davranışını zehirler.Küçük bir çocuğun yetişkin bedeninde yaşaması ilk başka mantıksız görünebilir. Ama tam da bunu söylüyorum. Bana kalırsa o ihmal edilmiş, yaralı iç çocuk insanların mutsuzluğunun ana kaynağıdır. Bu çocuğu kabul edip onurlandırana kadar kendini göstermeye ve yetişkin yaşamlarımızı zehirlemeye devam edecektir Anımsatıcı formülleri severim, bu nedenle yaralı iç çocuğun yaşamlarımızı zehirlediği bazı yolları sıralayacağım.
Birine bağımlılık
Saldırgan davranışlar
Narsisist bozukluklar
Güven meseleleri
Dışa gösterme/içe oynama davranışları
Sihirli inançlar
Samimiyet aksaklıkları
Disiplinsiz davranışlar
Bağımlı/saplantılı davranışlar
Düşünce çarpıklıkları
Boşluk (apati, depresyon)’’
Eve Dönüş ( John Bradshaw)
İçimdeki çocuk ile buluşmaya rehberlik eden meditasyonları birçok defa farklı kolaylaştırıcılar ile deneyimledim. Deneyimlerimde geçmişimin tamamen unutmuş/dışlamış hissettiğim dönemlerini tekrar hatırladım. Rehberli meditasyonlar imgeleme yöntemi kullanır ama bazen imgeleme esnasında beliren bir koku veya bir ses geçmişten bir âna ışık tutar. Ses, renk ve kokuların da desteği ile dokunmaya başladığım geçmişimin karanlık bir köşesinde oturan küçük terk edilmiş çocuğu hatırladım. İçimdeki çocukla olan ilişkim oldukça kopuktu ve o çocuğun ihtiyaçları hakkında hiçbir fikrim yoktu. O çocuğu en başta ben terk etmiştim. Küçük Fulya’yı tekrar geri kazanmalıydım. Başlarda içimdeki çocuğun derin bir güvensizliği vardı. Terk edilmiş tarafım, gündelik kaygıların peşinde koştururken kendini ve değerlerini yitirmiş olan tarafıma pek güvenmiyordu. Kalbimde derin bir ihanet yarası taşıyordum. Zaman içinde masumiyetimi kaybetmeye başlamıştım, duygularım donuklaşmıştı ve alanım defalarca istila edilmişti. Bu yaraların izleri kendini gündelik yaşamımda sıklıkla gösteriyordu. İçimdeki çocuk ile güven ilişkisini kurmak taahhüt talep eden bir süreçti. Ancak, ilk defa kendime bir söz verdim. Bu süreci desteklemek için gereken her şeyi yapacaktım. Çünkü kendimi geri istiyordum.
Kalıplarla şekil verilmiş, iç dünyası çok fazla önemsenmemiş bir sistemin içinde gelişen bir birey olarak kendime ve iç sesime değer vermek, içimdeki çocuğun ıstıraplarını ve ihtiyaçlarını hissetmek yıllarımı aldı. İçimdeki çocuğu beslemek, şifalanmış çocuğun canlılığına, spontanlığına, yaşamsallığına alan açmak hâlâ da farkındalığımı üzerinde tutmam gereken bir konu. Yaşadığım travmalardan, bastırılmışlıklardan, suçlamalardan, ihanet, istila ve hayal kırıklıklarından sonra büründüğüm kaygılı ezik/kurban psikolojimden, belki psikolog Martin Seligman’ın “öğretilmiş acizlik” diye tanımladığı halden dışarıya adım atmak, kaybettiğim yaşam coşkumla, gün geçtikçe uzaklaştığım hayat kaynağım ile tekrar bağlantıya geçebilmek/hatırlayabilmek/kendime hatırlatabilmek adına birçok farkındalık metodunu uygulamaya devam ediyorum.
Erickson, Freud, Reich, Piaget gibi insan psikolojisinde uzman isimlerin öne sürdükleri çocukluk gelişim evreleri ve bu evrelerdeki sorunlar, bireyin ileri yaşlarda yaşadığı birçok sorunun temelini oluşturduğundan ve bireyler dönem dönem bu sorunlu yaşlara regresyon (gerileme) ve fiksasyon (saplanıp kalma) ile sadık kaldığından yapılan bu ve benzeri uygulamalar bilinçaltı savunma mekanizmalarına farkındalık getirir. Projeksiyon, identifikasyon (özdeşleme), denial (inkâr), sisosyasyon (çözülme), kompansasyon (telafi etme) gibi birçok açılımı olabilen mekanizmalara ışık tutmak da farkındalık çalışmalarında destekleyicidir.
Nevrozun çocukluk acılarını bastırmaktan oluştuğunu öne süren travmaya odaklı Primal Terapi’nin kurucusu Arthur Janov da farkındalık yolunda çocukluk dönemine odaklanarak bireylere destek veren öncü isimlerden birisidir. Arthur Janov çalışmasında, Primal Scream (Primal Çığlık) adını verdiği gerçek acıya dokunmanın, hissetmenin, şifaya/iyileşmeye açılan kapı olduğunu savunur. Arthur Janov’dan esinlenilmiş, meditasyon ile harmanlanmış Primal ( çocukluk şartlanmalarından arınmak) adı altında hazırlanmış meditasyon ve farkındalık kamplarında uzun yıllar bulundum ve bir çok eğitim aldım. Bu kamplarda özellikle hayatımızın ilk altı-yedi yılında bulunduğumuz ortamlar, bizi ve davranışlarımızı yoğurmaya başladığı vurgulanır. Çocukluk dönemindeki anne ve babamızın bize seslenişleri, bağrışmaları, ismimizin şiddetle çağrılması, mutlak gerçeklik gibi verilen kurallar, öğütler, yargılamalar, cezalar hepsi beden hafızamızda kayıtlıdır. Anne, baba, eğitmen ve otorite figürlerinin konuşmalarını içselleştirir ve bir üst-benlik oluştururuz. Özellikle baskı, stres altındayken bu hafıza kendisini tekrarlar. Bu kamplarda çocukluğa yönelik yapılacak bilinçli araştırmalarla bu seslerin, sözlerin, cümlelerin, fiksasyonların, bilinçsiz savunma mekanizmalarının farkına varır ve bunların bize hükmetmesinin önüne geçmiş oluruz. Dünyada birçok uygulayıcısı olan çocukluk şartlanmalarına yönelik farkındalık çalışmalarında gelişim sürecinde yarım kalmış yönlerimizi keşfedebilir, yıkıcı aile kurallarımızı ayırt etmeye başlayabiliriz. Doğal olarak çocukluğumuzda edinmiş olmamız gereken kendimizi tanımak, kendimizi değerli görmek, seçim yapabilmek ve yaptığımız seçimlerin sorumluluğunu alabilmek, kendimizle olan ilişkiye saygı göstermek gibi yetileri bilinçli olarak aktive eder, sorumlu bir yaşam yaşamak için kendimizi özgürleştirebiliriz.
İçsel çocuk çalışmalarını, çocukluk şartlanmalarından arınma atölyelerini uygulayan uzmanlar bilinçli ve güvenilir bir şekilde içimizdeki yaralı çocukla buluşmakla bu çocuğun bastırılmış/sıkışıp kalmış/saklanmış diğer kalitelerinin de öne çıkacağını ifade ederler. Birey yaralı çocuk ile buluşurken içinde bastırdığı kendi hakikati, kendi iç sesi ile de buluşur. Primal Çığlık’ta, en derindeki yas ve acının çığlığı atılarak insan bir taraftan tüm geçmiş acı ve yüklerinden arınırken diğer taraftan da kendi hakikatini o çığlıkta deneyimler. Böylesine bir deneyimden sonra spontane olmak, oyunculuk, yaratıcılık, masumiyet, optimizm, merak, coşku gibi birçok gizli kalmış değer de doğal olarak kendisini ifade etmeye başlar. Katıldığım Primal eğitimlerinde sıklıkla, Farkındalık ve Yakın Dönem Temsili Kültürler-Beat Kuşağı ve Hipiler bölümünde de sözünü ettiğim gibi John Lennon’ın Primal Terapi’nin öncü ismi Arthur Janov ile 1970’lerde yaptığı seansların sonucu olarak en derin albümlerinden birini, Plastic Ono Band’i ortaya çıkardığından bahsediliyordu.
Bastırılmış bir yasın çığlığını atarken kendi hakikatinin de çığlığını atan birey, bu tarz yaklaşımlarla belki de kendi hakikati ile arasında bulunan tüm duvarları yıkmış olur. İnsanın kendini hissederek attığı çığlık, zaman içinde belki de kendisini bir şarkı ve hatta sessizlik olarak ifade edecektir.
Bu ve benzeri yaklaşımlarla duygular dünyasına ve bilinçaltına ışık tutmak, yeraltında karanlıkta beklenmedik bir hazine bulmak gibidir. Mesleğinde uzmanlaşmış, tecrübeli terapistlerin rehberliğinde çocukluk şartlanmalarından arınmak tarzındaki farkındalık çalışmaları ile farkındalığını artırmış (bilinçlenmiş) her annenin ve babanın yetiştireceği çocukların çok farklı olacağına inanıyorum. Birçok anne ve babanın bir çocuğun sahip olduğu doğal/masum sevebilme yetisini unutmuş olduğunu gördükten ve kendi yaraları ile ilgili farkındalıklar yaşadıktan sonra “Keşke bunları daha önceden idrak etseydim, çok daha farklı bir anne/çok daha farklı bir baba olurdum, çocuklarıma aktardığım yaraların şimdi bilincine varıyorum,” dediklerine defalarca şahit oldum.
Osho’nun Mistik Gül ve Yeniden Doğum isimli meditatif terapileri de enerjiyi harekete geçirmek ile çalışarak kişinin içindeki çocuğu, masumiyeti içindeki saf enerjiyi araştıran meditatif yaklaşımlardır.
Mistik Gül (Mystic Rose) adlı meditatif terapide katılımcılar bir hafta boyunca üç saat kahkaha atarlar. Doğal kahkahalarını ve oyunculuklarını konuştururlar. Kahkahalar doğal olarak katman katman katılımcıları bilincin derinliklerine taşımaya başlar ve kahkahanın altından yas ve acı duyguları su yüzüne çıkar. Akabinde bir hafta boyunca her gün üç saat ağlayarak bilinç altında yer etmiş kırgınlık, öfke, acı dalgalarından geçilir, hatta kollektif bilinçaltının acı ve yas duyguları ile temas edilir; haftanın sonuna yaklaşırken kişi doğal olarak sessizliğe bürünmeye başlar. Bu tarz çalışmalar grup şeklinde yapıldığı ve enerjiye dayandığı için kimi zaman birey kendini derin yas, acı veya öfke içinde bulabilir. Bu deneyimler bireyin sadece kendi acısını veya öfkesini deneyimlemesinin ötesine geçer. Kolektif acılar, asırların öfkesi, acıları birey aracılığı ile açığa çıkar. Asırlardır kolektif olarak tanımlanmış ve belki de bastırılmış olan acılar, istekler, heyecanlar, öfke ve hatta coşku ifade için alan bulur, serbest bırakılır (salıverilir) ve yoğun bir şekilde deneyimlenir. Süreç aynı zamanda katılımcılara insan aynılığının acıda, kahkahada buluşmasını da deneyimletir. İkinci haftanın sonlarına doğru gelindiğinde kişi içsel dünyasında o kadar derinlere gitmiştir ki bilici saydamlaşmaya başlar. diğer son bir hafta katılımcılar her gün üç saat sessiz oturuma davet edilir. Bu noktada sessizlik son derece doğal gelir. Zihin ve duygusal dünya çok daha fazla rahatlamıştır ve birey berraklığa kavuşur. Bu yolculuk bireyin bireysel bilinçten kolektif bilince (toplumsal ortak düşünce, acı, istek, heyecan, öfke ve coşkuya) ve belki de oradan üst-bilince, her şeye ve her şeyin bağlantısallığına daha yüksek bir noktadan bakabilme farkındalığına olan yolculuğu gibidir. Bilincin derinliklerine ve Everest’ine bir yolculuk gibidir.
Yine bir başka terapi olan Yeniden Doğum (Born Again) meditatif terapisinde ise katılımcılar bir saat boyunca içlerinden geldiğince çocuk gibi oynarlar. Tüm bastırılmış enerjinin salıverildiği, katılımcıların korunaklı bir ortamda içlerinden geldiği gibi hareket etmesine izin verilen bu meditatif terapi bir saatin sonunda bir saat boyunca sessiz oturularak devam eder. Bu terapi de kişinin içindeki o çocuksu enerjiye alan açması için birebirdir. Bu terapi bana Einstein’ın “Oyun araştırmanın en yalın halidir” sözlerini hatırlatır. Birey yaralarının, bastırılmışlıklarının, kalıplaşmışlıklarının süzgecinden tamamen oyuncul/spontane bir şekilde geçer ve hiç beklenmedik ve son derece eğlenceli bir şekilde kendini kendi merkezinde bulur. Bir hafta süren bu çalışmada da haftanın sonlarına doğru gelindiğinde oyuncul alanın çok daha duyarlı bir hale geldiğini, sessizliğin de doğal bir şekilde geliştiğini deneyimleriz.
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlar